
Vajinismus Nedir?
Kasım 1, 2025
Kan Uyuşmazlığı (Rh Uyuşmazlığı) Nedir? Gebeliğe Engel Midir ve Tedavisi Nasıldır?
Kasım 1, 2025Gebelikte Düşük (Abortus) Nedir?
Gebelikte düşük, tıp dilinde “abortus” olarak da adlandırılan, hamileliğin 20. haftasından önce, fetüsün henüz rahim dışında yaşama kabiliyetini kazanamadan kendiliğinden sonlanması durumudur. Anne adayları için duygusal açıdan son derece zorlayıcı olabilen bu deneyim, aslında gebelik sürecinin sık karşılaşılan bir komplikasyonudur.
Bilinen tüm gebeliklerin yaklaşık %10 ila %20’sinin düşükle sonuçlandığı tahmin edilmektedir. Hatta bu oran, kadının hamile olduğunu fark etmeden (örneğin adet gecikmesi yaşamadan) meydana gelen çok erken kayıplar (kimyasal gebelikler) dahil edildiğinde daha da artabilmektedir.
Bu sürecin en başında vurgulanması gereken en önemli nokta, düşüğün annenin yaptığı bir hatadan veya yetersizlikten kaynaklanmadığıdır. Düşük, çoğu zaman annenin kontrolü dışında gelişen ve genellikle embriyonun gelişimindeki sorunlara bağlı tıbbi bir olaydır.
Düşük Belirtileri: Hangi İşaretler Dikkate Alınmalı?
Gebeliğin erken dönemlerinde yaşanan bazı belirtiler, anne adaylarını endişelendirebilir ve bir düşük tehdidinin habercisi olabilir. Bu semptomları fark etmek, hızlıca tıbbi yardım alabilmek için kritik önem taşır.
En sık görülen düşük belirtileri şunlardır:
- Vajinal Kanama: Düşüğün en yaygın ve belirgin işaretidir. Bu kanama, kahverengi hafif lekelenme şeklinde başlayabileceği gibi, parlak kırmızı renkli yoğun bir kanamaya da dönüşebilir. Kanamanın şiddeti, düşük tehdidinin ciddiyeti hakkında fikir verebilir.
- Ağrı ve Kramplar: Adet sancısına benzeyen ancak zamanla şiddetlenebilen karın veya kasık krampları önemli bir belirtidir. Bu ağrılar bazen ritmik olabilir ve genellikle kanamayla birlikte görülür.
- Bel Ağrısı: Özellikle sırtın alt kısmında (bel bölgesinde) hissedilen, hafif veya şiddetli olabilen künt bir ağrı da düşük belirtileri arasında yer alabilir.
- Vajinadan Doku Parçaları Gelmesi: Kanama sırasında pıhtıların yanı sıra gri veya pembemsi renkte doku parçalarının (gebelik kesesi veya fetal doku) gelmesi, düşüğün başladığına veya gerçekleştiğine dair güçlü bir işarettir.
- Gebelik Belirtilerinin Aniden Kaybolması: Göğüslerdeki hassasiyet, mide bulantısı veya yorgunluk gibi gebeliğe özgü belirtilerin aniden ve belirgin bir şekilde azalması veya tamamen kaybolması, gebeliğin sağlıklı ilerlemediğini gösterebilir.
Önemli Not: Gebeliğin ilk üç ayında hafif lekelenme (implantasyon kanaması gibi) veya ara sıra hafif kramplar yaşanması normal olabilir. Ancak, bu belirtilerden herhangi birini yaşayan anne adayının, durumun ciddiyetini anlamak ve gerekli müdahaleyi alabilmek için mutlaka zaman kaybetmeden doktoruna başvurması hayati önem taşır.
Düşük Neden Olur? En Sık Görülen Sebepler
Düşük yaşanması, anne adaylarında sıklıkla “Neden oldu?” veya “Neyi yanlış yaptım?” sorularını gündeme getirir. Ancak çoğu düşük, annenin yaşam tarzı seçimlerinden bağımsız olarak, gebeliğin temel yapı taşlarındaki sorunlardan kaynaklanır.
Düşüğe yol açan başlıca nedenler şunlardır:
Kromozomal Anormallikler (En Yaygın Sebep)
Erken dönem düşüklerinin yarısından fazlası (%50-60), embriyonun kendisindeki genetik veya kromozomal anormalliklerden kaynaklanır. Bu durum, sperm veya yumurta hücresinin birleşmesi sırasında meydana gelen rastgele hatalar sonucu oluşur. Embriyo, eksik veya fazla kromozoma sahipse (örneğin Trizomi durumları), sağlıklı bir şekilde gelişemez. Vücut bu durumu “sağlıksız gebelik” olarak algılar ve doğal bir savunma mekanizması olarak gebeliği sonlandırır. Bu durum genellikle ebeveynlerin genetik bir sorunu olduğu anlamına gelmez ve tesadüfi olarak gelişir.
Anneye Ait Faktörler
Bazı durumlarda, annenin sağlık durumu veya rahim yapısı gebeliğin devam etmesini zorlaştırabilir:
- İleri Anne Yaşı: Özellikle 35 yaşından sonra yumurta kalitesinin ve sayısının azalması, kromozomal anormallik riskini artırarak düşük olasılığını yükseltir.
- Rahim (Uterus) Yapısal Bozuklukları: Rahmin doğuştan gelen şekil bozuklukları (septum/perde, bikornis/çift rahim vb.) veya sonradan gelişen miyomlar ve polipler, embriyonun rahme tutunmasını veya sağlıklı bir şekilde büyümesini engelleyebilir.
- Kronik Hastalıklar ve Hormonal Dengesizlikler: Kontrol altında olmayan diyabet (şeker hastalığı), tiroid bozuklukları (hipotiroidi/hipertiroidi) veya Polikistik Over Sendromu (PKOS) gibi hormonal dengesizlikler düşük riskini artırır. Özellikle progesteron hormonunun yetersiz salgılanması, rahim duvarının gebeliği desteklemesine engel olabilir.
- Kan Pıhtılaşma Bozuklukları (Trombofili): Annede genetik olarak pıhtılaşmaya yatkınlık olması, plasentaya giden kan akışını bozarak embriyonun beslenmesini engeller ve düşüğe yol açabilir.
Yaşam Tarzı ve Çevresel Faktörler
Bu faktörler genellikle kromozomal nedenler kadar baskın olmasa da düşük riskini artırabilir:
- Sigara, Alkol ve Yasa Dışı Madde Kullanımı: Bu maddeler plasenta yoluyla doğrudan bebeğe geçerek gelişimini ciddi şekilde bozabilir.
- Yüksek Ateşli Enfeksiyonlar: Gebelik sırasında geçirilen bazı ciddi enfeksiyonlar (kızamıkçık, toksoplazma vb.) düşüğe neden olabilir.
- Aşırı Kafein Tüketimi: Günde belirli bir miktarın üzerinde (genellikle 200 mg’dan fazla) kafein alımının risk oluşturabileceğine dair çalışmalar bulunmaktadır.
- Toksinlere Maruz Kalma: Yüksek düzeyde radyasyon veya bazı endüstriyel kimyasallara maruz kalmak risk faktörüdür.
Düşükle İlgili Yanlış Bilinenler: Çoğu anne adayı, ağır kaldırdığı, egzersiz yaptığı, cinsel ilişkiye girdiği veya iş stresi yaşadığı için düşük yaptığını düşünür. Ancak bu aktiviteler, sağlıklı ilerleyen bir gebelikte genellikle düşüğe neden olmaz.
Düşük Riski Azaltılabilir mi?
Düşüklerin büyük bir çoğunluğu, özellikle ilk üç aydakiler, embriyodaki rastgele kromozomal anormalliklerden kaynaklandığı için ne yazık ki önlenemez. Bu, doğal bir seçilim sürecidir ve annenin yaşam tarzıyla doğrudan ilişkili değildir.
Ancak, anne adayının genel sağlık durumunu optimize ederek ve belirli risk faktörlerini ortadan kaldırarak, özellikle tekrarlayan düşüklerde veya anneye bağlı faktörlerden kaynaklanan düşüklerde riski azaltmak mümkün olabilir.
Düşük riskini en aza indirmek için atılabilecek adımlar şunlardır:
- Kronik Hastalıkların Kontrol Altına Alınması: Gebelik planlanıyorsa, diyabet (şeker hastalığı), tiroid bozuklukları veya hipertansiyon gibi kronik rahatsızlıkların mutlaka doktor kontrolünde ve stabil hale getirilmesi gerekir.
- Sağlıklı Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Sigara, alkol ve yasa dışı maddelerden tamamen uzak durmak kritik önem taşır. Dengeli ve sağlıklı beslenmek, vücudun gebeliğe en iyi şekilde hazırlanmasına yardımcı olur.
- Folik Asit Takviyesi: Nöral tüp defektlerini önlemenin yanı sıra, genel embriyo sağlığı için de önemli olan folik asit takviyesine, ideal olarak gebelikten en az 3 ay önce başlanmalıdır.
- Kafein Tüketimini Sınırlamak: Günlük kafein alımını güvenli seviyelerde (genellikle 200 mg altı) tutmak önerilir.
- Enfeksiyonlardan Korunma: El hijyenine dikkat etmek, pastörize edilmemiş süt ürünlerinden ve çiğ etten uzak durmak, toksoplazma gibi enfeksiyon risklerini azaltabilir.
Gebelik planlaması yapan veya daha önce gebelik kaybı yaşamış anne adaylarının, süreci bir uzmana danışarak ilerletmesi çok önemlidir. Op.Dr.Deniz Gökalp gibi kadın hastalıkları ve doğum uzmanları, gebelik öncesi değerlendirme yaparak annenin genel sağlık durumunu, rahim yapısını ve olası risk faktörlerini (pıhtılaşma boZuklukları vb.) analiz edebilir. Bu değerlendirme sonucunda, gerekli önlemlerin alınması ve gebeliğin daha sağlıklı bir temelde başlaması sağlanabilir.




